Cumartesi, Mayıs 28, 2005

 

VMware Workstation 4: Daha Fazla Sanal PC, Daha Fazla İşlevsellik

Bir PC'de bir değil, iki değil, üç veya daha fazla; hepsi birbirinden bağımsız çalışan işletim sistemleri düşünün. VMware Workstation 4 tam anlamıyla bunu yapıyor. Tek bir PC'de birden fazla sanal PC'ler oluşturmanızı sağlıyor. Her sanal makine tercih ettiğiniz işletim sistemine, ağ ayarlarına ve istediğiniz yazılımı yüklemeye de müsait.

Yazılım Geliştiricileri İçin Bulunmaz Nimet

Yazılım geliştiricileri VMware Workstation 4'den en çok yaralanacaklar arasında. Yazılım sayesinde bir çok test ortamı yaratabilecekler. Birden fazla sistem için yazılım geliştirenler yazılımlarını Windows, Linux, Unix gibi hemen hemen bütün işletim sistemlerinde test edebilecekler.

Bir başka senaryo: Diyelim test makinanız yerel ağ üzerinde ama tepki çok geç veriyor ve oldukça fazla zamanınızın boşa gitmesine neden oluyor. Test ortamınızı PC'nizdeki sanal bir makineye kurarak bağlantı hızınızı arttırabilir ve gerçek zamanlı test yapabilirsiniz.

Satış Sunumları

Satış temsilcileri artık potansiyel alıcılarınıza sunucu-istemci yazılımınızın nasıl çalıştığını direk kendi dizüstünden ağ bağlantısına bile ihtiyaç duymadan gösterebilir.

İki Dünyadan Tam Yarar Sağlayın: Windows Ve Linux

Macromedia Dreamweaver veya Photoshop gibi yazılımların eksikliğinden veya Wine ve benzeri emülasyon ortamlarının başarımından memnun olmayan bir Linux kullanıcısı mısınız? VMware Workstation 4 ile sanal bir makine tanımlayıp, Linux işletim sisteminizin içinde Windows kurabilir ve sık kullandığınız Windows yazılımlarını kullanabilirsiniz.
Suse Linux 9.0 "içerisine" Windows XP Pro kurulumu.

Kurabileceğiniz Konuk Sistemleri

Aşağıda VWware ile kurulabilecek işletim sistemlerinin kısaltılmış listesini görüyorsunuz. Tam listeyi geliştiricinin web sitesinde bulabilirsiniz. Emülasyon yazılımı oldukça iyi. Yani desteklenmeyen işletim sistemlerini bile kurabilmek mümkün. Mesela biz AMD Athlon 64 işlemcili bir Windows XP Pro'ya Suse Linux 9.0 kuabilmeyi becerdik. Aynı makineye Debian Woody 3.0 da kurduk. (hilesi: çalışabilmesi için sihirbazdan FreeBSD'yi seçtik)

Desteklenen Windows işletim sistemleri - Microsoft: Windows Server 2003, Windows XP, Windows 2000, Windows NT 4.0, Windows Me, Windows 98, Windows 95, Windows 3.1 and MS-DOS 6

Desteklenen işletim sistemleri: Red Hat, SuSE, ve Mandrake, FreeBSD, Novell Netware 6.0 ve 5.1.


References :
www.microsoft.com
www.tomshardware.com
 

FORMULA 1 - ISTANBUL

Formula 1 İstanbul Pisti
21 Ağustos 2005 tarihinden itibaren Formula 1 yarışlarına ev sahipliği yapacak olan F1 Istanbul Speed Park Yarış Pisti ve Tesisleri Projesinden görüntüler ve teknik bilgileri paylaşmak istedim. Bu organizasyonun ülke bütçesine katkısı Şampiyonlar Ligi final maçından en az birkaç kat fazla olacaktır.
Pist - Çevreyolu - İçyollar

Pist uzunluğu : 5.333 (m)
Pist genişliği : 14 - 21,5 (m)
Çevreyolu uzunluğu : 5.482 (m)
İç yolların toplam uzunluğu : 2.286 (m)
Pist toplam viraj sayısı : 14 adet
Pist toplam viraj sayısı (sağ) : 6 adet
Pist toplam viraj sayısı (sol) : 8 adet
Pist toplam düzlük sayısı : 4 adet
En keskin viraj yarı çapı : 15 (m)
Pist en uzun düzlük : 720 (m)
Start-Finish düzlüğü uzunluğu 655,5 : (m)
Teorik maksimum hız : 320,58 km/h
Pist düşey kurp sayısı : 16 adet
Pistteki en yüksek boyuna eğim : 8,145 (%)
Altgeçit sayısı : 2 adet
Üstgeçit sayısı : 3 adet
Kullanılacak lastik bariyer sayısı : 124.000 adet

Arazi alanı ve Toprak işleri

Toplam arazi alanı : 2.215.000 (m2)
Toplam tesis alanı : 1.729.425 (m2)
Toplam kazı işleri : 2.600.000 (m3)
Toplam dolgu işleri : 2.900.000 (m3)

Alanlar
Bina oturma alanları


Padok binaları : 13.000 (m2)
Tribün : 12.700 (m2)
Diğer : 6.800 (m2)
Toplam : 32.500 (m2)

Bina toplam alanları

Padok binaları : 47.400 (m2)
Tribün : 12.700 (m2)
Diğer : 6.800 (m2)
Toplam : 66.900 (m2)

VIP Kuleleri Adedi : 2 adet
VIP kuleleri kat sayısı : 7 kat
VIP kuleleri yükseklik : 37 (m)

Tribün ve Otopark kapasiteleri

Ana tribün : 25.000 kişi
Geçici tribün : 50.000 kişi
Doğal tribün : 50.000 kişi
V.I.P. Locaları kapasitesi : 5.000 kişi
Toplam otopark kapasitesi : 12.000 araç
Toplam kapasite : 130.000 kişi

Personel ve Makina Mevcudu

Çalışan mühendis sayısı : 27 kişi
Çalışan işçi sayısı : 1450 kişi
Çalışan iş makinası ve kamyon sayısı : 140 adet
Günlük çalışma süresi : 21 saat

İnşaat Sürerken




Proje tamamlandığında

Proje tamamlandığında Formula 1 İstanbul Pisti nasıl olacak?




References :
http://www.formula1-istanbul.com
 

LayerOne Hackleme Üstündeki Örtü Kalktı

Tahmin ettiğinizden daha fazla veri hırsızlığına maruz kalıyorsunuz, ama bu konuda yapabilecekleriniz de var. 100'den fazla güvenlik uzmanının, federal ajanın ve hackerın katıldığı L.A.'de düzenlenen LayerOne konferansında verilen mesaj buydu. Aynı zamanda konferansta harika bilek güreşi karşılaşmaları da vardı...


Hackerlar ve diğer teknoloji uzmanları da bu sosyalleşmeyi yıllardır Defcon, Toorcon gibi konferanslarda yapıyor. Bu etkinliklerin en sonuncusu 12-13 haziranda Los Angeles Uluslararası Havaalanı'nın yanındaki Westin Otel'de ilki düzenlenen (LayerOne) geleneksel LayerOne kongresiydi.

Hacker kongrelerinin ana çekim nedeni teknoloji uzmanları tarafından verilen bilgilendirme sohbetleri. Bu sohbetler yasal tavsiyelerden teknik sihirbazlıklara kadar geniş bir yelpazede oluyor. Bedava alkol ve gece partileri gibi sosyal etkinlikler de güvenlik uzmanlarını, kanun uygulayıcılarını ve hackerları eğlence ve kargaşa için bir araya getirmeye yardımcı oluyor.

Bu konferanslar size uygun mu? Las Vegas'da düzenlenen büyük Defcon Hacker konferansı ile LayerOne arasındaki farklar neler? Öğrenmek için okumaya devam edin.

Bu Konferanslara Kimler Katılıyor?

Hacker konferanslarının ana amacı öğrenmek. Hacker yaşam biçimi, yasal durumlar ve en son bilgisayar açıkları ile ilgili bilgilendirici, bazen korkutucu sohbetler yapılıyor. Sohbetlerin kalitesi tam zamanlı çalışan güvenlik uzmanlarını, kanun uygulayıcı ajanları ve geleneksel hackerları bu konferanslara çekiyor. Her ne kadar bu karışım felakete davetiye gibi gözüksede, herkes birbiriyle anlaşabiliyor gözüküyor.

Şifrelenmiş Eposta: Cryptomail
Birçok kurum ve kişi için hayati önem taşıyan eposta çok güvensiz bir araç. Kolayca gözetlenebiliyor ve gönderici kolayca izlenebiliyor. Josh Teitelbaum ve Peter Leung tarafından yapılan Cryptomail konuşmasında, bu sorunlar için açık kaynak kodlu bir çözüm önerildi. Cryptomail sistemi gönderilen epostayı şifrelemek için kolay ve bedava bir yol sağlıyor.

Cryptomail'in sunucu kısmı Sendmail üstünde çalışıyor. İstemci kısmı ise birçok internet tarayıcısının desteklediği Java appletleri kullanıyor. Applet, El Gamal ve Blowfish şifreleme algoritmalarını kullanarak tüm şifreleme işlemlerinden sorumlu olan kısım. Şifreleme anahtarları (hem özel hem genel olanlar) fareyi oynatarak yaratılıyor. Bu sayede klavyedeki hareketleri izleyen yazılımların/donanımların önüne geçilmiş oluyor.

Altyapılar Neden Başarısız: GSM, İnternet Ve Parkmetreler
David Hulton (h1kari) ve Lance James (0x90) akıllı kartlarda, kablo modemlerde ve parkmetrelerdeki açıklarla ilgili bilgilendirici bir konuşma yaptılar. Halk genelde teknoloji altyapısının güvenli olduğunu düşünür ama bu konuşmayı dinleseler büyük ihtimal fikirleri değişir.

GSM, kullanıcının ve telefonun bilgilerinini SIM (Abone Kimlik Modülü, Subscriber Identity Modules) kartta tutan cep telefonu standartının adı. David Hulton konferansta SIM kartların basit bir kart okuyucusu/yazıcısı ve dizüstü kullanılarak nasıl hacklenebileceğini gösterdi. SIM kart hacklendikten sonra kolayca klonlanabilir veya bu kartla yapılan görüşmeler dinlenebilir.

İlk SIM kart atak yöntemlerinde kart 115.000 denemede kırılabiliyordu. SIM kart üreticileri bu açığa 65.535 denemede kırılabilecek kartlar üreterek yakalandılar. David Hulton, atak algoritmasında yapılabilecek optimizasyonlar ile kırma işleminin 20.000 deneme gibi küçük rakamlara olanak sağlanabileceğini anlattı.
Parkmetreler


Akıllı kartları kullanan parkmetrelerin sayısı arttıkça hacklenme potansiyeli de artıyor. Mr. Hulton akıllı kartların kredileri nasıl takip ettiğini anlattı. Basit bir pulla parkmetre ile akıllı kart arasındaki iletişim kaydedilebilir ve çözülebilir.

Akıllı kartların çoğu kredinizi birlerden ve sıfırlardan oluşan seriler ile depolar. Kartlar aynı zamanda geri dönmüş kredileri de takip eder ve bu kısım doğru yazılım ve donanımla oynanabilecek kısım. Sistemin tam olarak nasıl işlediği zaten hacker topluluğu için yeterli bir ödül. Bazı insanlar hayatlarının kalan kısmında park etmeye para vermeyebilir.

Bazı alanlardaki kullanım dışı olan parkmetrelerin olduğu yerlere bedava park edebilirsiniz. Mr. Hulton, girişe kıvrılmış bir kartvizit sokarak nasıl parkmetreyi kullanım dışı hale getirilinebileceğini anlattı. Yaklaşık 90 saniyede parkmetre kullanım dışı hale geliyor.

Black Ops 2004

Defcon 2001'de Dmitry Sklyarov Adobe'un ekitap güvenliği (daha çok eksikliği) ile ilgili bir konuşma yaptıktan sonra tutuklanmıştı. Bu sene Mr. Kaminsky DNS sunucuları arasında veri yollamaya yarayan DomainCasting'i anlattı.

DNS alanadı sistemi (domain naming service) anlamına gelir ve kolay hatırlanabilen www isimlerini ip adreslerine çevirir. DNS istemleri genelde ateşduvarları tarafından kabul edilir yada yoksayılır. Mr. Kaminsky DNS sunucularının doğasında olan bu güveni kullanarak veriyi DNS istemlerinin içine koymanın bir yolunu bulmuş.

Tarayıcınıza bir web adresi yazdığınızda bilgisayarınız DNS sunucunuza bir sinyal yollar. DNS sunucularının ismi ip'ye çevirmeye yardımcı olurken iki seçeneği vardır: Yinelemeli (iterative) arama veya özyineli (recursive) arama. Yinelemeli aramada cevabı nerde bulacağınızı söyler. Yani "Ben nerde olduğunu bilmiyorum ama Bob'a sor. Belki o biliyordur." gibi. Özyineli aramada ise sunucu diğer DNS sunuculardan cevabı bulmak için yardım ister. Veriyi saklayabileceğiniz yer DNS'in bu özyineli aramasında.

Binlerce DNS sunucu kullanarak oldukça büyük veriyi ateşduvarlarından gizleyerek gömebilirsiniz. Mr. Kaminsky DNS üstünden sesten de bahsetti. DNS üstünden seste sesli görüşmeleri iletmek için DNS sunucularından faydalanıyorsunuz. Bunun nasıl yapılabildiği ile ilgili ayrıntılara girmeyeceğiz. LayerOne'ın Websitesine giderek ordan konuşmanın notlarını indirebilirsiniz.

16 Haziran Salı günü, konuşmadan iki gün sonra, Akamai'nin ana DNS sunucuları servis dışı kaldılar. Yahoo, Google ve Microsoft gibi birçok popüler site saatlerce çevrimdışı kaldı. Büyük ihtimal rastlantı, ama düşündürüyor.

References :
www.layerone.com
www.tomshardware.com
 

Beyin Kopyalama 2050 Yılına Kadar Mümkün Olacak

Gelecek hakkında çalışan önde gelen isimlerden biri olan British Telecom'un gelecek bilim (futurology) uzmanı Ian Pearson'ın Observer'a yaptığı açıklamaya göre, 21. Yüzyılın ortalarına doğru beyninizdeki verileri bir süper bilgisayara kopyalayabileceksiniz. Belki de bu sayede sanal ölümsüzlük önümüzdeki 50 yıl içerisinde mümkün olabilecek.

London, England -- By the middle of the 21st century it will be possible to download your brain to a supercomputer, according to a leading thinker on the future.

Ian Pearson, head of British Telecom's futurology unit, told the UK's Observer newspaper that the rapid advances in computing power would make cyber-immortality a reality within 50 years.

Pearson said the launch last week of Sony's PlayStation 3, a machine 35 times more powerful than the model it replaced, was a sign of things to come.

"The new PlayStation is one percent as powerful as the human brain," Pearson told the Observer. "It is into supercomputer status compared to 10 years ago. PlayStation 5 will probably be as powerful as the human brain."

Pearson said that brain-downloading technology would initially be the preserve of the rich, but would become more available over subsequent decades.

"If you're rich enough then by 2050 it's feasible. If you're poor you'll probably have to wait until 2075 or 2080 when it's routine," he said.

"We are very serious about it. That's how fast this technology is moving: 45 years is a hell of a long time in IT."

Pearson also predicted that it would be possible to build a fully conscious computer with superhuman levels of intelligence as early as 2020.

IBM's BlueGene computer can already perform 70.72 trillion calculations a second and Pearson said the next computing goal was to replicate consciousness.

"We're already looking at how you might structure a computer that could become conscious. Consciousness is just another sense, effectively, and that's what we're trying to design in computer."

Pearson said that computer consciousness would make feasible a whole new sphere of emotional machines, such as airplanes that are afraid of crashing.

By 2020 Pearson also predicted the creation of a "virtual world" of immersive computer-generated environments in which we will spend increasing amounts of time, socializing and doing business.

He said: "When technology gives you a life-size 3D image and the links to your nervous system allow you to shake hands, it's like being in the other person's office. It's impossible to believe that won't be the normal way of communicating."

But Pearson admitted that the consequences of advancing technologies needed to be considered carefully.

"You need a complete global debate," he said. "Whether we should be building machines as smart as people is a really big one."


A computer displays a brain scan. One expert predicts brains could be downloaded to computer by 2050.

References :
www.cnn.com
www.tomshardware.com
 

Star Wars Bölüm 3 Nasıl Yapıldı


Ön-Görselleştirme Uzmanları

Gregoire ve takımı, herkesin ulaşabileceği standart donanımlar (bunların içinde AMD ve Apple dizüstü bilgisayarlar da var), Maya gibi ticari yazılımlar ve ekranlarının karşısında tasarım için harcadıkları çok uzun saatlerle bu işi kurmuşlar. Film dünyası "besin zincirinde" ön-görselleştirme denilen önemli bir halkayı oluşturuyorlar. Yönetmenin fikirlerini, düşüncelerini ve konuyla ilgili çizimleri alıp bunları filmin son halini yaratmakta kullanılacak olan üç boyutlu sahne planları olan hareketli görüntülere dönüştürüyorlar.


Gregoire ve takımı, sizin ve benim gördüğüm son canlandırma (animation) sahnelerini yapmıyorlar. Bunun yerine sahnenin arkasında kalıp, yönetmenle birlikte sahne üzerinde çalışıyorlar ve bilgisayar canlandırmalarının son halinin nasıl görüneceği konusunda fikir veriyorlar. "Skywalker sunucu çiftliğinde geleneksel kavram (concept) sanatçılarla, bir sahne üzerinde çalışarak nasıl görünmesi gerektiğine karar veren 12 görsel sanatçımız var. Kavram sanatçısı, filmde geçen karakterleri, sahneleri, uzay gemilerini ve bunun gibi nesneleri çizenlere verilen isim."

Kağıt üzerine çalışılan bu çizimler bittiğinde, sayısal sanatçılar bunları alıp bilgisayar üzerinde kopyalamaya çalışıyorlar böylece son olarak yönetmen (bu durumda, George Lucas) bunları isteğine göre değiştirerek filmin içine yerleştiriyor. "Bizim işimiz her sahnede bulunan sayısal şeyleri yaratmak: savaşçılar, lazer ışınları, droidler, patlamalar gibi aklınıza gelebilecek bir sahnede olması gereken her şey. Bütün bu nesneleri ve filmin ortamını sıfırdan çok uzun uğraşlar sonucunda yaratıyoruz."

Takım, çoğu zaman oyuncuların ve figüranların bilgisayar tarafından yaratılan görüntülerle daha iyi karışabilmesi için sahne içinde gerçek zamanlı kararlar verilmesine de yardımcı oluyor. Bu sayede üretici firma, filmin son halini yaratırken bazı sahneleri tekrar çekmekten kurtulduğu için fazla para harcamaktan kurtuluyor. "Bölüm 3'ün açılış sahnesinde, George bir uzay savaşını anlatan ve klon (clone) savaşlarının kızıştığını söyleyen tek bir paragraf gönderdi ve bizim görevimiz kavramları, fikirleri, kahramanları, hareketleri filmin akışına uygun olarak yaratmaktı."

Son birkaç filmin hazırlanmasında ve üretiminde, Gregoire, gittikçe artan bir yoğunlukla Lucas'ın özel etki (effect) merkezi Industrial Light and Magic (ILM) ile birlikte çalışıyor. "Bölüm 2'yi bitirdikten sonra ILM ile yaşadıkları sorunlar ve çözümleri, daha iyi sitemler geliştirmek için çalıştık ve işimizi daha iyi nasıl yapabileceğimizi düşündük. Burada yaptığımız işleri yeniden yapmak değil, daha çok zamandan ve paradan kazanarak George'u mutlu etmek."

"Eskiden kullanılan film sahnelerinin sırasını belirten kara tahtalar yerine (klaket) artık bu işleri sayısal ortamda hallediyoruz bu sayede paradan çok tasarruf sağlıyoruz. Üreticinin dediğine göre Bölüm 3'ün çekiminde bizimle çalışmak için harcadıkları yaklaşık olarak bir milyon dolar sayesinde Lucas en az 10 milyon dolar harcamadan kurtuldu". Gregoire ekonomik göstergeler böyle gösterse de yaptığı işi satmanın ne kadar zor olduğunu söylüyor. "İlk olarak neler yapabileceğimizi bizzat görmeleri gerekiyor".


Ofislerinin teknik açıdan ilgi çekici gözükmemesinin en temel sebebi her birinin taşınabilir savaşçılara dönüşmüş olması. Bütün donanımlarını film setinde çekime yardımcı olabilmek için yanlarında taşıyorlar. Bu film setleri dünyanın pek çok yerine yayılmış durumda Afrika çöllerinden, kar giysileri içinde Antarktika hakkında çekilen bir film için kar kedilerini çektikleri Smithers, British Columbia gibi yerlere kadar.

İş Yerinizi 16 Kg İçinde Taşımak

Peki iş elbiseleri tam olarak nasıl bir şey? Gregoire'in 16 kiloluk çantasının içinde İsviçre çakısı tipindeki aletleri ve bol miktarda bağlantı ucu bulunuyor. İki adet son model 15" Apple PowerBook kullanıyor. Bunlara ek olarak birkaç tane harici Firewire sabitdisk, sayısal kameralar, yazılımlar, kablosuz yönlendiriciler (router) ve bunun gibi pek çok donanım çantanın ayrılmaz bileşenleri. Hava alanlarında bulunan bavul izleme bölümünde kesinlikle Gregoire'in arkasındaki sırada olmak istemezsiniz. Gregoire'in ise yolcu kontrol noktalarında çalışan elemanlar hakkında her hangi bir şikayeti yok. "Taşıdığım bütün donanımlar sayesinde her seferinde mutlaka hava alanında durduruluyorum. Çoğu zaman kendimi modern bir deveye benzetiyorum".

Güçlü son model dizüstü bilgisayarlar Gregoire'in hayatını çok kolaylaştırmış, hava alanları dışında. "Bulunduğum setten Universal Studios'da bulunan çift işlemcili bir sistemle doğrudan bağlantı kurabiliyorum". Gregoire ayrıca şu an ki Star Wars kurulumunun Bölüm 2'ye göre çok farklı olduğunu belirtiyor. Bu değişikliklerin temel sebebi Bölüm 2'nin yapılmasından bu yana gelişen işleme gücü ve donanım alt yapısı farklılıkları.

"AMD'nin sağladığı yeni sistemlerimiz sayesinde, George'u neredeyse gerçek zamanlı olarak uyarabiliyoruz ve gerektiği yerde fikrini değiştirerek sahneye yeni bir şey eklemesini sağlayabiliyoruz". Donanım imkanları geliştikçe teknolojiden yararlanmayı seven yönetmenlerin de filmlerine katacak şeyleri artıyor. AMD'nin sayısal ortam bölümü yöneticisi Charlie Boswell "İşler artık daha organik bir hal almaya başladı; yönetmen istediği sahneleri çekiyor ve setten ayrılmadan neredeyse gerçek zamanlı olarak resimler üzerinde oynama yapabiliyor ve bunların hepsi artık standart hale gelen donanımlarla ve ticari olarak satılan yazılımlarla yapılabiliyor" diyor.

Gregoire hem Lucas hem de Spielberg için çalıştığından, bu iki yönetmenin çalışma yöntemleri hakkında ne düşünüyor? "George daha çok belgesel filmi yapımcısı gibi, parçaları çekiyor ve son olarak bunların hepsini birleştiriyor. Steven ise canlandırma sanatçılarıyla daha yakın neredeyse bütün kareler üzerinde tek tek çalışıyor, bizim bir projeyi nasıl görmek istediğimizi ve bunların sırasını çok iyi biliyor - son olarak bunlar üzerinden tekrar geçiyor".
Çalışanlarını Nereden Buluyor?

Bu tür filmlerde çalışmak üzere elemanlarını nereden buluyor? "Okullar, iş arkadaşları ve pazardaki söylentiler" diye cevaplıyor. "En önemlisi tavır veya tavır eksikliği. Eğer tavırlarında bir sorun varsa onlarla konuşmak bile istemiyorum. Daha çok öğrencilerle çalışmak istiyorum fakat daha ucuz olduklarından değil, projeyi başlangıçtan sonuna kadar sahipleniyorlar ve bu sayede başlangıçtan sona kadar işleyen süreci tam olarak öğrenebiliyorlar. En sevdiğim çalışanlarımdan biri Florida'daki küçük bir okul olan Expressions School'a gidiyordu ve ben sırf evime yakın olduğu için arada bir geçerken oraya uğruyordum".


"Hayranlar tarafından aktörlere ve bazı diğer çalışanlara gösterilen ilgi bizim için geçerli değil" diyor alçakgönüllü bir şekilde. Yine de filmin sonunda isminin gözükmesi için uzun süre beklemesi gerektiğini ve bu durumun hayal kırıklığı yaratıp yaratmadığını sorduğumda, sesini yükseltiyor ve gururla "çok fazla beklemenize gerek yok! Takımla birlikte ve Geroge'la bire bir çalışmak daha fazla tatmin sağlıyor. Öğlen yemeklerini bizim bölümde yiyor ve sanatçılarımla yan yana oturarak bir saate yakın zaman harcıyor, çeşitli sahneleri inceliyor ve yeni fikirler üretiyor. Bizde onun önerdiği ortamı yaratmaya çalışıyoruz, kameraların nerede durması gerektiğini, droidleri veya Jedi'ları gerekli olan ne varsa ekliyoruz, sonra bunları canlandırıyoruz (animate) ve filme ekliyoruz".

Otuzlu yaşlarına yeni girmiş biri için heyecan verici deneyimler fakat Gregoire bunu pek kafasına takmıyor ve işini mümkün olan en iyi şekilde yapmaya çalışıyor. "Onlar, sadece büyük yönetmen olabilmiş normal insanlar ve siz sadece olabildiğince profesyonel olmaya çalışıyorsunuz".

References :
www.starwars.com
www.tomshardware.com
 

MICROSOFT BUSINESS SOLUTIONS - NAVISION 4.0

Microsoft Business Solutions-Navision uygun maliyetli, hızlıca hayata geçirilen, muhafaza edilen, kolay kastimize edilen ve kullanılan entegre bir iş yönetimi çözümüdür. Navision özellikle günlük operasyonları bozmadan üretkenliği artırmak için çözüm arayan küçük ve orta ölçekli firmalar için tasarlanmıştır. Microsoft Business Solutions-Navision finansal yönetim, tedarik zinciri yönetimi, CRM ve E-Ticaret için entegre fonksiyonalite sağlar.
ERP (Kurumsal Kaynak Planlaması) Programlarında Büyük Rekabet
Aynen SAP platformunda olduğu gibi
 Finans
 Stok ve Sipariş Yönetimi
 Satış ve Pazarlama
 Üretim
 Tedarik Zinciri Yönetimi
 Proje Yönetimi
 Servis Yönetimi
 İnsan Kaynakları Yönetimi
 Analiz ve Raporlama
 E-Ticaret
Kategorilerde çözümler sunan geliştirilmeye ve şirketin ihtiyaçlarına göre düzenlenmeye müsait sonsuz bir platformdur.
SAP 6.0 vs. Navision 4.0
Yardım alanlarıda dahil olmak üzere tamamen Türkçe seçeneği vardır, ki bu SAP’ye karşı önemli bir üstünlüktür. Outlook’a çok benzeyen görsel yapısıyla tamamen user-friendly bir platformdur, yeni kullanıcılar bile zorluk çekmez fakat SAP gui’si son derece itici ve kullanımı nispeten zordur. Her ikiside çoklu dilde çalışabilme olanağı sunar, fakat dil geçişlerini Navision’da yapmak son kullanıcı için bile çok basittir. Görsel analizler, çok boyutlu grafikler gibi birçok analiz aracı navision içinde bulunmaktadır. Microsoft Office ailesinin diğer üyeleri ile entegre çalıştığından mesela sistemde üretilen bir raporun ne zaman, kime, hangi formatta mail ile iletileceği ayarlanabilir. Kullanıcıların rahatı açısından örneğin bütçe yaparken excel’e aktarılan belgeler çalışanların zorluk çekmeyeceği ve kullanmayı iyi bildikleri Excel platformunda doldurulduktan sonra, Excel içinden “Navision sistemine aktar” seçeneği kullanılarak aktarılır ve kullanıcılar arka planda neler olduğu ile ilgilenmek zorunda kalmazlar ki bu da zaman ve emekten tasarruf demektir. Fakat SAP’de kullanıcılar belirli transaction kodlarını bilip menuler arasında gezinerek bu tip işleri yapabilirler.

Navision'da bölgeler ve zaman bazında kar analizi

Navision'da iş ortaklarından gelen sipariş ve satınalma talepleri

Sap'de Lojistik Menüsü

Sap'de mali işler Menüsü

References :
www.sap.com
www.microsoft.com
Microsoft Türkiye İlkbahar Zirvesi

Perşembe, Mayıs 26, 2005

 

1 Litre Yakıtla 3836 Kilometre

'En az yakıtla, en fazla mesafe nasıl kat edilir?' sorusuna yanıt arayan öğrencilerin Fransa'daki buluşmasında bir rekor kırıldı.İsviçreli ekip, 10.5 litre yakıtla dünyanın çevresini kat edebilecek bir araç geliştirdi.

En az yakıtla, en fazla mesafe kat etme yolunu bulanın 1. olduğu ve Shell'in, 20 yıldır Avrupa genelinde lise, teknik lise ve üniversite öğrencileri arasında düzenlediği Shell Eco-Marathon Yarışması'nda bu yıl şaşırtıcı bir rekor kırıldı. İsviçre'nin Zürih kentindeki Politeknik Okulu öğrencileri, hidrojenle çalışan araçlarıyla 1. oldu. İsviçreli ekibin aracı, 1.78 gram hidrojenle 25 kilometreyi aşkın yol kat etti. Bu rakam, 1 litre benzinle 3836 kilometre kat etmeye denk sayılıyor.

Şoför 'hafif' olmalı
Gençleri sürdürülebilir kalkınmaya ve enerji tasarrufuna katkıda bulunmaya teşvik eden yarışma, bu yıl da 21-22 Mayıs tarihlerinde Fransa'nın Nogaro Pisti'nde yapıldı. 224 tasarımın yarıştığı organizasyonda, tercihen 'hafif' bir şoförün içine sığabildiği, çoğu 3 tekerlekli prototip araçların yanı sıra, 'Urban Concept' kategorisi kapsamında, 4 tekerlekli ve kullandığımız otomobillere benzeyen araçlar da yer aldı.

Türk okulları da yarıştı
Türkiye'den de bu yıl 7 okul, maratonda yarıştı. Özel Kemer İlköğretim Okulu, Maltepe Coşkun Koleji, Eyüboğlu Eğitim Kurumları ile Şişli Terakki, Sakıp Sabancı Anadolu, Şehremini ve Özel Kasımoğlu Coşkun Fen liselerinden öğrenciler, öğretmenleriyle hem özgün araçlar üretti, hem de araçlarına sponsorluklar bularak her anlamda kendilerini geliştirdiler.
Araçların lastiklerini Michelin verdi, Fransa'ya Inter Combi Logistic taşıdı, Türkiye Bilim Merkezleri Vakfı da okulları destekledi. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Ömer Balıbey de yarışları izleyerek ekiplere moral verdi.
Türk öğrenciler, listenin üst sıralarında yer alamasalar da, çabaları, pratik çözümleri ve sempatik tavırlarıyla ön plana çıktılar. Ve söz verdiler: Seneye, daha iddialı araçlarla yine Fransa'da olacaklar!

Pistte folklor ekibi, Türk kahvesi!

Nogaro'da karşılaştığımız 7 Türk ekibinden her biri için, yarışmaya katılmak gerçek bir macera olmuş. Örneğin Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi'nden Fizik Öğretmeni Didem Sünbül ve 4 öğrencisi, yola sandviçlerle çıktıklarını, piste gelirken son birkaç kilometreyi yürümek zorunda kaldıklarını, yürürken Şehremini Lisesi'yle yolda karşılaşıp onların aracıyla geldiklerini anlatıyorlar. Şehremini Lisesi'nin güneş enerjisiyle çalışan aracında sorun çıkınca 'komşu çadırdaki' Çek öğrencilerin yardıma koşup canla başla çalıştıklarına şahit olduk. Türk öğrenciler de Çek dostlarının yakalarına birer nazar boncuğu taktı! Folklor ekibiyle Nogaro'ya gelen Maltepe Coşkun Koleji öğrencileri, yanlarında getirdikleri küçük tüp ve cezveyle tüm yarışmacılara Türk kahvesi yaptılar, sonuçta da 'sempati ödülü' aldılar.

Aşağıda bu inanılmaz aracın ayrıntılarınmı bulabilirsiniz :
Fuel Cell Car Wins Shell Eco-marathon with Equivalent to 9,024 MPG
Hydrogen-powered cars were the most efficient on the road during a record-breaking weekend at the Shell Eco-marathon at the Nogaro Motor Circuit in Gers, France, but two gasoline-powered cars used less overall lifecycle energy for the vehicles and the fuel.
The Shell Eco-marathon challenges student teams to design and build an energy-efficient vehicle capable of completing around 25 km at a minimum average speed of 30 km/h. It culminates in a race to cover the longest distance with the least amount of energy.
The PAC-II hydrogen fuel-cell prototype (pictured at right) achieved a new record of 3,836 km/l (gasoline equivalent energy)—that’s 9,024 miles per gallon. Made by the Eidgenössische Technische Hochschule Zürich (ETH), Switzerland, the PAC-II used 1.75 grams of hydrogen to travel 25.272 kilometers.
Six of the 200 vehicles entered this year used fuel cells, up from one two years ago and three in 2004. Winners of two other classes of fuel, diesel and LPG, said they will consider a switch to hydrogen next year.


References :
http://www.greencarcongress.com
http://www.arabam.com
 

NBA’s TOP 10 GREATEST

On Thursday, April 21st, the final results of the fan-based voting were unveiled during a one-hour History Channel special entitled “NBA’s Top 10 Greatest.” The History Channel special was hosted by television commentator and NBA Legend Bill Walton and featured commentary and debate from NBA Legends George Gervin, Dave Cowens, Walt “Clyde” Frazier and senior writer for ESPN, Ric Bucher.

Using NBA game highlights and interviews with players and experts, The History Channel presented 10 categories and the four most likely candidates for each as host Bill Walton and the panel offered their choices prior to revealing the results of the fan-based voting for each category.

I am going to show you the first two greatests which are voted the most:
Greatest Finals Moment
1. Michael Jordan's last-second steal and shot against the Utah Jazz from the 1998 NBA Finals, which gave the Chicago Bulls their third championship in a row. Michael Jordan's last second steal and shot against the Utah Jazz from the 1998 NBA Finals seals the second three-peat championship for the Bulls and provides a fitting end to a storied career. Jordan finished the game with 45 points, his sixth title and his sixth NBA Finals MVP award.

2. Michael Jordan’s 38-point performance with a 103 degree fever, which helped give the Chicago Bulls a 3-2 lead in the 1997 NBA Finals. With a 103-degree temperature and flu-like symptoms, Michael Jordan plays one of his greatest games. Jordan would score 38 points and add seven rebounds and five assists to give the Bulls a 3-2 advantage over the Jazz in the series, setting up Chicago's fifth title in six years.

Greatest Slam Dunk
1. Vince Carter winning the 2000 Slam Dunk title. He went through his legs, hung from his elbow and put it down with two hands from the free-throw line. Simply put, there was nothing that Vince Carter didn't do en route to the 2000 dunking title.
2. Michael Jordan’s famous dunk from the free throw line in 1988. Lifted by his hometown fans, Michael capped an amazing performance by throwing down from the free-throw line.

Greatest Move
1. Michael Jordan with his mid-air hand-switch shot in Game 2 of the 1991 Finals vs. the Lakers. Chicago's Michael Jordan puts on a high-wire act in full bloom as he mesmerizes the Lakers with his hang-time and hand-switch shot in Game 2 of the 1991 Finals.
2. Philadelphia's Julius Erving’s amazing hangtime during the 1980 NBA Finals vs. the Lakers. Philadelphia's Julius Erving floats across the baseline during the 1980 Finals, showing the Lakers and the world his incredible hang time.

References:
www.nba.com
 

LCD vs. Plasma Screen Displays

Technology Overview & Description
Liquid Crystal Display, or LCD TVs use a florescent backlight to send light through its liquid crystal molecules and a polarizing substrate. LCD TVs work passively, with red, green and blue pixels. By applying voltage to the pixels using a matrix of wires, the pixels can be darkened to prevent the backlight from showing through. Many LCD displays double as computer displays by allowing standard analogue VGA input, a great option if you need your display to pull double duty as a PC monitor to save money and space. Nearly all LCD TVs offer flexible mounting options including walls or under cabinets.

What’s Next
Bigger, faster, cheaper. LCD screens are just starting to break the size barrier that once held them back (with some models getting as large as 55”) and it will be up to the manufacturing plants to convert or expand to the point where these larger screens become affordable and economical to produce. LCDs are not the best for contrast ratios, but they are getting better and the “blur” effect, where the pixels cannot refresh fast enough for the screen motion, is extinct in newer models.

Philips 42FD9954 Flat Screen LCD Display
Plasma Screen Televisions & Displays Technology Overview & Description
Plasma screens are basically a network of red, green and blue phosphors (each triad makes up a single pixel) mounted between two thin layers of glass. Plasma screens use a small electric pulse for each pixel to excite the rare natural gases argon, neon and xenon used to produce the color information and light. As electrons excite the phosphors, oxygen atoms dissipate and create plasma, emitting UV light. These rare gases actually have a life and fade over time.

Here’s the cool part: because all the phosphor-excited pixels react at the same time, there is never any flicker apparent to the viewer. There’s also no backlight and no projection of any kind, so the light-emitting phosphors, result in a bright display with a penchant for rich color and a wide viewing angle.
What are phosphors? Phosphors are chemical compounds on back glass that emit the visible light that makes up the picture we see. Hit them with light and they react by producing an amount of red, green or blue. On a direct-view television (CRT, or cathode ray tube) the phosphors are on the front glass and are excited by a beam of electrons from the cathode-ray. On plasma monitors the phosphors are excited by UV light produced by electromagnetically charged plasma.
Plasma screens are sometimes viewed as a wonder of the modern world, and most of their attention comes from their flat presentation and large screen sizes. They are able to be produced in sizes up to 80” (though not common) and yield a very nice picture. The downside is that they are power-hungry (not to be confused with the environmentally-friendly LCD screens) and really need to be professionally installed due to their fragile nature. You may enjoy watching commercials with plasma screens hanging on the ceiling, but even Philips will tell you that their screens do much better hanging on a wall (by a professional) or placed on a stand.
What’s Next?
Extinction. You heard it here first. Unless plasma displays can miraculously adapt and compete in terms of longevity, brightness, (true) contrast ratio, power consumption and burn-in, the technology is on its way out. As LCD displays become cheaper, faster and more competitive, plasma will be seen for the stop-gap that it truly is.


References:
http://www.audioholics.com/
http://www.flattvpeople.com/

Salı, Mayıs 17, 2005

 

ESKİ BİR DOST


Commodore 64 (C64) 1980'lerde bulabileceğiniz en iyi oyun makinasıydı. Intellivision, Atari ve Colecovision konsollar sınırlarına dayanmışken, Commodore oyun ve bilgisayar tutkunlarının kalplerini çalmıştı. Commodore bilgisayar ve oyun konsolunun enfes bir birleşimiydi. İster gidip BASIC dilinde program yazabilir, isterse eğlence çubuğunu (joystick) kapıp saatlerce (belki günlerce) oyun oynayabilir, o günlerin en iyi bilgisayar grafiklerini izleyebilirdiniz. En iyi yanı ise ekran olarak evdeki televizyonunuzu kullanabilmesiydi. Bu işlevsellik ve kullanım kolaylığı sayesinde Commodore 64 dünya üzerinde 30 milyondan fazla satılmıştır.
Hala Commodore VIC 20'yi (C64'ün babası) ve üzerinde oynadığım eğlenceli oyunları unutamam. Artık dışarı çıkıp eğlence aramam gerekmiyordu - eğlence oturma odamın içine gelmişti. C64 tanıtıldığında ise ailem elimdeki eski Commodore'umu hemen yenilemişti. Aynı zamanda mucize Commodore 1541 harici 5.25" disket sürücü de almıştık. Bir ton çeken ve fırın kadar ısınan bu aygıt, yavaş Datasette'ten (Kaset yükleyici) çok daha iyiydi, hatta kafa ayarı da gerektirmiyordu! Hatta isterseniz iki katı kapasiteli, çift yüzlü 5.25" disketler bile yaratabiliyordunuz - elbette disketin diğer yanına, doğru yere, doğru boyutta açılmış bir çentik sayesinde!

Tabi bütün bunları C64'le büyüyen nesile mutlu bir haber vermek için yazdım. Mammoth Oyuncak'tan arkadaşlar C64'ü külleri arasından, kutsal Anka kuşu gibi yeniden yaşama getiriyorlar. Commodore 64'ün yeniden keşfi anlamına gelen yeni C64 DTV'den bahsediyorum.
C64 DTV hem Commodore 64'ü ve 30 oyunu, hem de eğlence çubuğunu (joystick, eskiler "coyistik" derler) aynı pakete koymuş. Eğlence çubuğu zamanında Atari ile gelenden biraz büyük olsa da, asıl WICO çubuktan biraz küçük.Kurmak hiç bu kadar kolay olamazdı. Öncelikle C64'ünüzün altına 4 adet AA boyutta kalem pili yerleştiriyorsunuz. Eğlence çubuğunun erkek RCA fişi bulunuyor: biri görüntü diğeri ses için. Bu çıkışları basitçe televizyonunuzun görüntü ve ses girişine bağlıyorsunuz ve işte! Hepsi bu!
Bağladıktan sonra tabandaki açma/kapama tuşuna bir dokunuş ve işte C64DTV canlanıyor. Bilindik çerçeveli mavi ekran sizi karşılıyor ve komut satırı göz kırpıp açana kadar kendiliğinden yazıyor: 'Load "*",8,1'
Oynanışın geçmişten anımsadığımla aynı olması beni şaşırttı. Bunun yanında klavye girişi gerektiren bazı oyunların işlevselliğinde ise azalmalar da olmuş.
C64 DTV harika bir oyuncak. Milyonları bilgisayar çağına taşımış, oyun tarihini yazmış bir projeye yeniden yaşam bulduran Mammoth Oyuncak'taki arkadaşlara sonsuz teşekkürler. Bu yalnızca oyun oynamak için bile yeterince eğlenceli bir ürünken, tümüyle işlevsel bir Commodore 64'e yeniden sahip olmak da işin karlı yönü.

Her şeyden öte C64 DTV gerçekten ucuz: "0"ını 19 USD'den, kullanılmışını eBay'den 10 USD'ye bulabilirsiniz. Bu Commodore sistemleriyle büyümüş kişilerin oyuncak kutularında kesinlikle bulunması gereken bir ürün. Daha uzun süre onunla oynamaktan vazgeçeceğimi hiç sanmıyorum.

Referanslar:
www.commodoreworld.com
www.tomshardware.com.tr

Salı, Nisan 05, 2005

 

Dueling Multicores: Intel and AMD Fight For the Future


It now appears certain that 64 bit multicore CPUs - processors with two or more engines sharing the workload - will be standard equipment in servers, workstations, and even desktop and mobile computers as soon as 2007. The computer you build or purchase two years from today may be an entirely different beast than the one with which you're now familiar. The reason is no surprise: the evolutionary chart for single-core microprocessors has finally run its course, after clashing head-on with the laws of physics. The race has thus begun for manufacturers to produce the industry standard for dual-core, and the payoffs in both performance and profits could be huge.

Both Intel and AMD Corp. are in a position to bring forth the next industry standard architecture. But for the first time in its history, Intel finds itself falling behind, with rival AMD standing an even chance - some say, better than even - to lay the cornerstone. Last August, AMD successfully demonstrated the first x86-compatible 64 bit dual-core platform, currently slated for general release in 2Q 2005; it extended its demonstration to participants in LinuxWorld last February. In response, Intel is introducing plans for new Pentium Extreme Edition and dual-core Pentium D series, whose 64 bit EM64T instruction set is basically compatible with - essentially identical to - the AMD64 set that AMD introduced in the Opteron and Athlon 64.

FROM INTEL’S POINT OF VIEW
Intel is now claiming it is chasing not a rival manufacturer, but rather an economic principle. The guiding theme of Intel's last Spring IDF (Intel Developer Forum) was Moore's Law. Based on observations made by Intel founder Gordon Moore, and published in 1965, its conclusive principle is that a CPU's transistor count can be economically increased by a factor of two every two years. In the same way that the publicly propagated portion of relativity theory - E = mc2 - tends to be molded and reshaped to support almost any popular principle, Moore's Law has been reinterpreted over its 40-year history to refer to increases in processor's performance, to increases in clock speed, and in recent years, even to the productivity of the American white-collar workforce.

"It's all about Moore's Law," announced Intel Corp.'s Senior Vice President Pat Gelsinger at the company's most recent developers' forum. “But now with the change in Moore's Law, it's all about multicore architectures. ... By utilizing Moore's Law, with this transition to multicore, moving from hyperthreading to dual-core to multicore, we will deliver the fastest rate of performance improvement of our time.”

Why this focus? The reason is a simple one: it's no longer possible for new single-core processors, even with continually shrinking lithographic processes, to be clocked into the 3.5 - 4.0 GHz range without toasting themselves. So the only way possible for AMD and Intel to achieve continued performance gains at the rate we've currently enjoyed, is through parallelism. In short, new CPUs must divide their workloads among two or more processor engines. Intel is introducing four new dual-processing engine design platforms almost simultaneously this year.

The new model names are the Pentium D series : Smithfield, Lyndon, Averill, Yonah for notebooks and best Smithfield of all will be the Presler with 65 nm lithography.

For the Itanium 2 series , for Xeon server platform processors and for Xeon MT 4 socket servers intel will introduce new models with dual-core platforms.

Intel has been working this time to implement and support a "stepping-stone" technology, which would smooth the transition path from single-core x86 to dual-core EM64T. In 2002, Intel gambled that this stepping stone would be hyperthreading (HT). The immediate benefit of HT parallelism is that it doesn't require the software - the programs that constitute each thread - to be aware of any parallelism taking place whatsoever. Each thread, not "knowing" it runs in a split environment, "believes" to have the processor all to itself.

But comparing to dual-core technology, Insight 64 principal analyst Nathan Brookwood says : "I think hyperthreading was inherently somewhat limited in terms of performance benefits," he tells Tom's Hardware Guide. The reason, he states, is that while an HT thread "sees" that it has all the CPU's resources to itself, the CPU hasn't really replicated its resources for both threads. For example, since the L1 cache is so frequently polled by the processor, HT divides the cache in half and apportions each thread its own half. An apparently smaller cache provides a thread with a narrower view of memory, thus forcing it to refresh its contents far more often. "Therefore, dual-core comes a lot closer to providing 100% performance benefits," concludes Brookwood, "whereas hyperthreading typically [provides] 15-20% performance benefits."

For now, Intel is announcing HT technology on the desktop level beginning in 3Q 2005, in single-core Pentium 4 units clocked at up to 3.8 GHz with an 800 MHz front-side bus and 1 MB of L2 cache. Also in 3Q, the Pentium 4 Extreme Edition brand will be introduced, which may mark the first time that clock speed is lowered as part of a performance gain. The Extreme units will be clocked at just under 3.5 GHz (down from about 3.7), and will feature an optional 1.066 GHz front-side bus, and a standard 2 MB L3 cache.


FROM AMD’S POINT OF VIEW
AMD thinks that going to multicore is not through hyperthreading. "In our particular world," says commercial software strategist Margaret Lewis, "hyperthreading was not the right approach. Our architecture [AMD64] has been designed since 1999 with dual-core capability. Having two physical cores is going to provide you the potential for much better performance than having one core that's divided into two logical pieces, which is what hyperthreading does."

AMD's Pat Patla says that “we've been waiting for the 90 nm process so that we can produce a high-volume, economical dual-core chip for the masses. Just as we brought 64 bit computing to the masses when we launched Opteron almost two years ago, we're going to do the same thing to dual-core. We feel that this is the right way to bring the next level of computing performance to the end user; it's not through hyperthreading, because hyperthreading only addresses some of the issues around how to get better multitasking and multithreading."





References :
www.intel.com
www.amd.com
PC Forums-Guides

Salı, Mart 08, 2005

 

NBA's Little Guy Up To The Sky

Spud Webb, 1986
At just 5-7, diminutive Hawks guard Spud Webb shocked the world by rising up and taking the 1986 Slam Dunk contest.NBA Great Spud Webb Joins the Pro Speaking Circuit

Anthony "Spud" Webb, a 12 year NBA basketball superstar, has announced that he is bringing his amazing success story of the NBA to the professional speaking circuit. Webb has lived the greatest David and Goliath story as a small man in a big man's game. The 5-foot 7-inch phenom with an amazing 42 inch vertical jump, overcame the greatest of insurmountable odds and electrified crowds all over the world with his dunking ability and competitive spirit. Spud has delivered countless keynote speeches to corporations, youth groups and associations throughout his career and in retirement, and now inspires others to achieve their seemingly unachievable dreams regardless of the obstacles they face...

In order to achieve his lifelong dream of playing in the NBA, Spud had to overcome countless adversities. Many said he would never get a chance to play world-class basketball, but the 5-foot 7-inch Webb didn't worry about what others said about his height. He had already overcome every obtacle that he had faced from middle school to college.

Spud's determination, ability and heart finally led him to finally achieve the seemingly impossible dream of playing in the NBA. And what a 12 year career it was! He was the floor leading spark plug of the high-flying Atlanta Hawks and Sacramento Kings averaging 10 points and over 5 assists per game. He frequently got the crowd off its feet with his dazzling ball handling skills and spectacular dunks.

Spud's greatest achievement may be his stunning victory at the 1986 NBA Slam Dunk Championship where he defeated many high-flying artists that were more than a foot taller than him, including Atlanta Hawks teammate Dominique Wilkins. It was one of the most electrifying moments in NBA history and inspired people all around the world.


References:
www.nba.com
FastBreak Basketball Magazine

This page is powered by Blogger. Isn't yours?